29 Eylül 2009

FusunE "Famous Cup"ı anlatıyor...

"Bizimle yarışa katılmak ister misiniz?" dedik ve çekiliş sonucu FusunE ile yarıştık. Açıkçası tanımadığımız biriyle yarışa katılma fikri önce bizi ürküttü, fakat Füsun Eriş ile tanışınca kendisini pek sevdik, pek de güzel vakit geçirdik. Çekiliş iyi ki sana çıkmış Füsun :) Kendisi bizi kırmadı, sağolsun yarışı "Seyir Deferteri" için değerlendirdi. Virgülüne dokunmadan yayımlıyoruz...
“Merhaba FusunE, çekilişi sen kazandın, lütfen iletişime geçer misin?” mailini aldığımda denizden çıkmış, ısınmaya başlamış hatta mayışmış, uyuklamak üzereydim. Birden canlanıp hoplayıp zıplamaya ve mutluluk dansları yapmaya başladım. İlk tepki!

M.A.T. 12 Toka Yelken Ekibinin adını İstanbul’daki bazı yarışlardan çok iyi biliyordum. Çoğunlukla kürsüdeydiler... Teknenin Türk üretimi olması zaten ilgimi tamamen üzerine toplamış, performansıyla ilgili sürekli etraftan duyduklarım beni daha da meraklandırmıştı... Peki neredeyse her yarışta birinci olmaları askeri disiplinle çalıştıklarını göstermez miydi? Bi dakka! Hay Allahım! Ben, tamam, kabul ettim onlarla yarışmayı ama Bodrum’a gider gitmez antrenman mı yapmak lazım, eyvah sabah 5.00’te kalkıp 20 km koşup dönüp sahilde 500 şınav, 1200 mekik mi çekmem lazım onlarla birlikte? Ben? Koşucam, mekik falan? Yok yok yapamam ki, vaz mı geçsem acaba? İkinci tepki!

Yarış sırasında da hiç konuşmadan, bakışarak mı anlaşır bu adamlar? Çalışkan karınca kıyafetleriyle tramola ya da kavança komutuyla, aynı adımlarla, aynı sürede yer mi değiştirirler? Ben ortalarında oradan oraya sürüklenen şaşkın ördek mi olacağım? Yok yok ben vazgeçeyim en iyisi! Uyanış!

Alışmışım iddiasız, neşeli teknelerde bulunmaya; ciddi ekipler yarışırken nasıllar acaba soruma cevabı bulmanın şu anki halimle pek çaresi yok, gerek var mı ki, onu da bilmem ama fırsat bu fırsat öğrenme şansım var. Üstelik cevap verdim, gelicem dedim vee üstelik 60 kişi arasından da benim ismim çıkmış. Hayatta tombalada bile bendeki sayılar çıkmazken ilk defa bir çekiliş kazanmışım. Boş ver kızım Füsun, bak bakalım nasılmış, anlatırsın etrafa, rezil olursam da nasıl olsa unuturlar beni, en kötü ihtimalle Bodrum’da sezonu kapatmış olurum dedim ve kalktım gittim.

Nerdeler benim çalışkan karıncalarım? İşte orda yemek yiyorlar. “Blind date” şeklinde ekiple buluşmam önce Arda’nın telefonla yönlendirmeleri, sonra da ekibin üstündeki M.A.T. 12 kıyafetleriyle kolaylaşıyor. İlk karşılaşmamızda nelerle beslendiklerini, zihinlerini nasıl açtıklarını, hangi taktiklerden bahsettiklerini göreceğim. Ama o da ne? Onlar da aynen bizim gibi rakı, roka, balıktalar? Hem de çok neşeliler. Karada oldukları içindir herhalde diyip başladım hafta sonu iki sabah ne kadar erken kalkıp nasıl hazırlık yapacağımız komutunu beklemeye. Ama masanın başında birlikte oturduğum Rıdvan, Tolga, Cem ve Alp’den hiç bu yönde bir şey gelmiyor. Arda zaten başka şeylerle meşgul ;) Ceren ve “on the way coming” bebek portakal yiyorlar... Uzuuun upuzun masanın ucuna bakıyorum. Herhalde o taraftaki Serdar, Ali veya Haldun sınıf başkanı, aa belki de Selim? Ordan gelecek komutlar :) Yooo, herkes gayet relax, gayet neşeli, esprili, yemeğin tadını çıkartıyor ve geceye uzuuun uzuuun devam etme düşüncesinde. Gecenin sonlarında kimseden komut momut gelmiyor, hatta teknede 10.30 da buluşulacağı söyleniyor. Olley, şimdilik herşey yolunda :)

Meğer benim de katılacağım yarış BAYK’ın meşhur “Famous Cup”ıymış. Hem cumartesi hem Pazar olacak, kısa süreli, kısa mesafeli 2 yarış. Etraf celebrity ve basın kaynıyor. Bu yarışta “bizim” teknede Marina Yacht Club’ta sahnede gördüğüm “en fıstık” Sibel Tüzün ve “şahane” Neşe Erberk de var. Tamam işte ünlüler ve ünsüz ben kaynatırız, disiplinli karıncalar da sessiz sedasız yarışırlar derkeeen bizden çok bu ekibin sesinin çıktığına uyanıyorum. Ama bağırış çağırış falan değil, gergin bir “şampiyon tekne” olayı hiç ama hiç yok, nasıl yani? Pardon pardon burası M.A.T. 12 değil miydi? Espriler havada uçuşuyor. Kahkahalar ardı ardına... Balon basılıyor başlıyor Vinç kuşu Tolga “vinç vinç” diye ötmelere. Yanımıza sürekli yaklaşan basın botu tekne fıstıklarının fotoğraflarını çekiyor. Sibel de onların fotoğraflarını çekiyor, ödeşiyorlar :) Ekip gayet keyifli, neşeli... Ya bunlar tamam çalışkanlar ama hiç de sandığım kadar konsantre olmuş değiller. İfadesizce uzaklara ya da sadece ciddi ciddi kendi işlerine bakmıyorlar??? Gülmekten kırılıyoruz. Arada da ayıptır söylemesi yarışı kazanıyoruz. Her iki gün de gayet iyi bitiriyoruz, farkla, valla, zamanı tutarken Rıdvan’a assiste ettim, ordan biliyorum.

Teknenin performansından, ilk gün efsanevi Uzma’yı geçmemizden falan bahsetmeyeceğim. Bunlar malum zaten. Ama çok düzgün, neşeli, hayatı ve yaşamayı seven, hiç de öyle kasmayan ama kimyası birbirine çok uymuş bir takımın iyi bir tekneyle neler yapabildiğini, amaçlarının eğlenmek ve yelken yapmak olduğu halde nasıl da yarışları haklarıyla kazandıklarına şahit olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim.

İyi ki çekilişi kazanmışım, iyi ki korkup kaçmamışım, iyi ki sizleri tanımışım.

Nazik davetiniz, geçirdiğim şahane haftasonu için hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ederim.

Artık yarışlarda karadaki en büyük taraftarınız ben olacağım, ya da başka bir teknedeki taraftarınız :)

Sevgilerimle

FusunE (Füsun Eriş)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder